Suçluluk
Suçluluk; neticesi, kanunen, toplumsal, ahlaki ya da kişinin bireysel değerleri açısından hoş karşılanmayan, kişinin kendisine veya bir başkasına yönelik gerçekleştirdiği eylemler bütünü olarak tanımlanabilir. Suçluluk duygusu ise, birinin yaptığı ya da yapmış olabileceğini düşündüğü eylemleri ya da tasarımları ve bunların ruhsallığında doğurduğu öznel duyguları içerir. Yani suçlu olma hali ile suçlu hissetme hali arasında duruma bağlı olarak değişebilen bir eyleme geçip/geçmemiş olma farkı yatmaktadır.
Ben de bugün fiili durumlardan değil. Kişide kronikleşmiş olup, farkında olduğu ya da olmadığı suçluluk duygularından bahsedeceğim. Bunun için de ‘Suçlu kim?’ veya ‘Ortada bir Suç Var Mı?’ sorularını okuyucuya sordurmak ve cevaplarının izinden gitmek istiyorum. Bunu daha iyi anlayabilmek için ruhsallığın erken oluşum evrelerine gitmemiz gerekiyor.
Erikson bireyin 8 adet psiko-sosyal gelişim aşamasından geçtiğinden bahseder. Ele aldığımız konu bağlamında (suçlu hissetmek), Erikson’un kuramındaki girişimcilik karşısında suçluluk evresi (3-5 yaş) ayrı bir önem arz eder. Bu dönemde çocuk kendini daha iyi ifade edebilmeye başlar. Hem motor becerileri hem de sözel dil becerileri artmıştır. Bu fizyolojik evrilmeyle birlikte yeni şeyleri keşfetmeye dair seçenekleri ve onlara yönelik girişimciliği de artar. Bu aşamada ebeveynin tutumu, çocuğun yetişkin yaşamında girişimci biri mi yoksa; bu girişimlerinden dolayı suçluluk duyan biri mi olacağı üzerinde belirleyici olacaktır. Diğer yandan sınır koymak ve davranışı ketlemek arasında da ince bir çizgi vardır. Onun girişimciliğini desteklemek, her istediğini yapmasına müsaade etmek hiç bir sınır koymamak demek değildir. Ancak buradaki müdahale biçimleri ve aktarımı/ifadesi ayırt edicidir.
Sürekli cezalandırarak veya suçlayıcı bir dil ile davranış sönümlendirilmeye çalışılırsa bu, çocuğun ketlenmesine, yaptığı ya da yapacak olduğu edimler hakkında emin olamayıp sürekli ötekinden onay beklemesine, kendi kontrol mekanizmasının zedelenmesine ve öz güveninin olumsuz etkilenmesine sebep olacaktır.
Ancak istenmeyen davranış üzerinde konuşarak (çocuğun bu dönemde dil becerisi ve anlamlandırma kapasitesini de hesaba katarak) bunun sebepleri ve sonuçlarının ne olacağı üzerinde durmak, koşullar uygunsa bunu deneyimlemesine izin vermek ve somut bir şekilde tecrübelendikten sonra tekrar konuşmak faydalı sağlayacaktır.
Bu dönemde, çocuktaki suçluluk duygusunu, yanlış ebeveyn tutumları ile besleyebilecek bir diğer konuda cinsellik kavramıdır.
Bu evrede çocuğun, cinsel konulara dair merakı artar. Kendi cinsel organlarını ve arkadaşlarınınkini keşfetmek ister. Cinsel oyunlar oynayabilir. Bunu meraktan yapar. Bu olguyu yetişkin cinselliği ile bir tutmak hatalı olacaktır. Bu, çocuğun gelişimsel olarak kendi bedenini, ötekinin bedenini keşfettiği ve öğrendiği bir dönemdir. Ancak bu aşamada çocuğu ahlaki olarak yanlış bir şey yapıyormuş gibi ayıplamak, suçlu hissettirmek çocuğun cinselliğine ve cinselliğe dair bakış açısını zedeleyecek ve ileriki zamanlarda muhtemelen; bedenine dair algılarından, cinsel yaşamına varan bir çok konuda problemler yaşamasına yol açacaktır.
Bu dönemde sık karşılaşılan bir diğer konu da saldırganlık kavramıdır.
Çocuğun bu dürtüsünü de aynı cinsellikte olduğu gibi ayıplanmadan, eleştirmeden tanımasına alan açmak kıymetlidir. Saldırgan davranışı yine saldırgan bir tutumla baskılamaya çabalamak, şiddetini arttırmaktan başka bir fayda sağlamayacaktır. Bu dönemde saldırganlığın suçluluk veya utanç duyulacak bir şey olduğunu içselleştiren çocuk kuvvetle muhtemel ileride, kendisinin ve dolayısıyla başkalarının sınırlarını tanımakta, korumakta, saygı göstermekte zorlanan bir birey olacaktır. Saldırganlıkta diğer her konuda olduğu gibi makul seviyelerde koruyucu ve işlevseldir. Bu yüzden ebeveyn tarafından tümden istenmeyen ilan edilmesi gelişimsel olarak faydalı olmayacaktır.
Bütün bu uzun ama konunun anlaşılması için gerekli olduğunu düşündüğüm teorik açıklamaların ardından belki “Suçlu Kim?” ya da “Ortada bir Suç Var Mı?” yı yanıtlamak daha kolay olacaktır. Kişinin direkt dahli olmadığı yada bir eylemde bulunmadığı ancak kronik bir suçluluk duygusu içerisinde boğuştuğu durumların kökeni belki de bu suçlayıcı ebeveyn tutumlarında gizlidir. İnsan ruhsallığının gelişimi çok çeşitli ve kapsamlı faktörlerden etkilenmesi sebebiyle elbette bir kaç koşula ya da tutuma indirgenip açıklanamaz. Ancak şunu da bilmekteyiz ki bir yaklaşım biçiminin süreğen olup sıklıkla tekrar etmesi özellikle içselleştirmenin ve özdeşimin erken evrelerinde kendilik ve nesne ilişkileri açısından kuvvetle bağlayıcıdır.
Sevgiyle.
Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen
Not: Yazının başında verilen kesit farklı bir biçimde kurgulanıp paylaşılmıştır. Gizlilik ihlali içermemektedir.
Yararlanılan kaynak: https://www.mentalup.net/blog/psikososyal-gelisim-kurami-nedir-evreleri-nelerdir