Gölge
Mütevazı birinin kibrini, yardımsever birinin bencilliğini, geride duranın rekabetçiliğini, kuralcı olanın savrukluğunu, sakinliğinin ardında saklamaya çalıştığı hiddetini gördüğümüz kişilere sıkça rastlamışızdır. Bu karşıt ikilikler görünen ve örtük olanın düalizmini temsil eder. Bu haliyle, dürtülerin (yıkıcı olanlar) bastırılmasına dönük yoğun çaba, onları ancak böldükten (“iyi” ve “kötü”) ve karşıtına dönüştürdükten sonra mümkün olur. Kendi içindeki yıkıcılığa ve çifte değerliliğe tahammül edemeyen birey “kötü” olanı dışarıda tutarak, “iyi” addettiği taraflarla özdeşleş-miş görünür. Tabii, bu, suni ve temeli sağlam olmayan bir kendilik yapılanmasıdır. Bütünlükten yoksun, bu tek kutuplu oluşumun içerisinde birey, yadsıdığı tarafıyla (gölge*) er ya da geç yüz yüze gelir. Bilincin ötesine itilmeye çalışılan daha şiddetli bir yoğunlukta geri döner.
– Birden patladı! Ne olduğunu dahi anlayamadım!
– Ben onun böyle biri olduğunu bilmiyordum!
– Tanıdığım sen değilsin!
– Sen çok değiştin!
Belki de var olan hep O’ydu ve O’nu göremediniz! Ya da öyle olmadığına inanmak istediniz.
Yanıtınız ne bilemiyorum. Ancak şu var olan bir gerçek ki bireylerin tutarsız yapılarının kişinin hem kendi ile olan ilişkisine hem de diğerleri üzerinde yıkıcı etkileri olduğudur.
Üzeri örtülmeye çabalanan karanlık taraflarımızın (gölge) kaçınılmaz geri dönüşüne er ya da geç şahitlik ederiz.
Günlük hayattaysa bu kişilikleri riyakar olarak tanımlarız. İkiyüzlülük anlam itibariyle; bildiğinden, inandığından ve olduğundan başka türlü görünme veya göstermeye çalışma, güvenilir olmamak, aldatmaya çalışmak olarak betimleniyor. Benliğinin bir yüzünü/parçasını (“kötü” addettiği yanını) inkar eden birey için enteresan bir çıkmaz. Peki “kötü” diye tariflediğimiz ve içine koyduğumuz tüm bu “karanlık taraflarımız” gerçekten de işlevsiz midir? Bu bağlamda yıkıcı ve agresif dürtülerimizin faydalı yönleri de olabilir mi?
Kesinlikle, evet!
Gelişimin sürmesi için yıkıma da ihtiyaç vardır. Aksi halde ilerleme durur. “Daha iyi” için ön koşul bir öncekinin yıkımıdır. Maladaptif (uyum sağlamayan) tarafların budanması ancak “gölge” tarafların da tanınması ve kapsanması ile mümkün olur. Öte yandan, saldırgan yanlarını inkar eden birey kendi sınırlarını korumakta da güçlük çeker. Ben ve ben olmayanı gerektiğinde dışarıda tutamayan birey, başkasının sınırları içerisinde kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, ölüm ve yaşam dürtüleri ancak birlikte bir harmoni içerisinde hareket etmektedir. Birinin yokluğu, bireyi eksik ve savunmasız bırakacaktır.
Bu sebeple, “iyi” ve “kötü” arasında ki ayrıklığı yeterince yakın tutup, ikiliklerimizi ve benliğin gölge taraflarını tanımanın, onları kapsamanın, bize ait olan ve olmadığını düşündüğümüz yanları ise esnek bir çatı altında barındırabilmenin yollarını aramanın, olduğumuz ve olduğunu düşündüğümüz kendimiz arasındaki ilişkiyi “gerçeğe daha yakın” bir zemine taşıyacağını umuyorum.
Saygılarımla.
Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen
* Gölge bilinçdışındaki bir arketiptir. Bilinç ve benliğin karşıtı, tersidir. İstenilmeyen, kabul görmeyen tüm kişisel özelikler gölge arketipine dâhil olmaktadır. Örneğin, kişi kendini ince olarak tanımlıyorsa onun gölgesi kaba ve katıdır. (kaynak: wikipedia)