Duygusal Boşluk
Kimse, O’nu yeteri kadar görmemişti
O’da sonunda görülmediğine inandı
Artık saklanan, kendisinden başkası değildi.
Duygusal olarak yok sayılmış, görülmemiş, anlaşılmadığını hissetmiş kişiler çoğu zaman derin bir yalnızlık ve boşluk duygusuyla boğuşurlar. Kimsenin, onları yeteri kadar anlamadığından ve ötekiler tarafından görülmediklerinden dem vururlar. Bu duygusal boşluk, sahte kendiliği besler. Ona acı veren duygularla başa çıkmada güçlük çektiği için kendine ”-mış” gibi bir kendilik inşaa eder. Olmadığı birine dönüşmeye çabalar. Duyguları zayıflık, güçsüzlük, değersiz hissetmek ile eş tutar. Bu sebeple onları; yalıtır, inkar eder, bastırır.
Duyguların ait olduğu yerde, koca bir boşluk kalır.
Boşluğun gölgesi, benliğin üzerine düşer.
Kendine ve duygularına karşı yabancılaşabilir. Böylece, kendine ve ötekine ait duyguları ayrıştırmakta güçlük çekebilir. Bu sınırsızlık, gerçekle düşü birbirine karıştırır. Zamanında ‘yeteri kadar’ görüldüğünü, anlaşıldığını hissetmediğinden ötürü, bilinçdışı olarak, dış dünyada ki ilişkilerinin de hala aynı senaryoyu tekrarladığını sanar.
Kendi, aksini görmeye hazır olmadıkça, aslında o rolü ötekilere kendinin verdiği gerçeğini göremez.
Peki, kişi geçmiş yaşantılarının kurbanı mıdır?
Buna, seçimlerinin bağlı olduğunu düşünüyorum. Yazgısına yeniden yön verebilecek sorumluluğu alma cesaretini gösterebildiği müddetçe bu her zaman mümkündür.
Duygusal boşluk nasıl doldurulabilir?
Bireyin duygularından kaçınarak bu zamana kadar ödediği bedel, onlarla yüzleşmeye karşı ödediği bedelden daha ağırdır. [Burada kişinin hazır bulunuşluğu çok önemlidir. Hepimizin için bu zaman farklıdır.] Çoğumuz işler bir noktada zora girmeden bunu yapmayı istemez. Ne zaman ki; ilişkileri, iş hayatı, akademik başarısı, günlük hayatının akışı bozulur işte o zaman, kişi yardım arayışına girer.
Çoğu zaman acı veren duygular o kadar derine gömülmüştür ki kişi, bambaşka sebeplerden ötürü terapiye gelir. Şikayet ettiği güncel meselelerse, genelde, geçmiş bitmemiş meselelerinin bir yansımasıdır. Kişi duygularını tanımaya gönlünü açabilirse, zaman içerisinde sahipsiz ve başı boş dolanan duyguları bir temsile kavuşacaktır. Duygularının korkulacak ve kaçınılacak şeyler olmadığını deneyimleyecek, hayatının duygusal tonu da bundan etkilenecektir.
Şimdi ve burada neler olup bitmektedir?
Yaşantılarını bu zaman diliminde yorumlayabilmeyi öğrendiğinde, çıkardığı sonuçlar da daha isabetli olacaktır. Bunun için önce, ‘orada ve o zaman’ olana dönüp temas edebilmelidir. Bu görgüyü, şimdi ve buradaki kendiliği ile yapabilmeli, olan biteni yeniden yorumlayabilmesi, anlamlandırması ve kişiliğine uyumlu olarak dahil etmesi gerekir.
Bu elbette, söylendiği kadar kolay değildir. Erken travmatik deneyimlerle yüzleşmek, kapıları tekrar açmak cesaret ister.
Esaretse başka türlü bitmez.
Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen