Düşünceler ve Duygular
Düşünceler hangi karşılanmamış ihtiyacın boşluğunu dolduruyor?
Hepimiz farklı sıklık ve yoğunluklarda kaygı (kaygı bir duygudur) duyarız. Bu endişe hali bizi kararsızlıklara, düşünsel çıkmaz ve uğraşlara yönlendirebilir. Bilinmezliğin ve belirsizliğin yaratmış olduğu hal başa çıkılmaz olduğunda bu uğraşlarımız artabilir. Ufak bir işin çokça zaman aldığı ya da dağ gibi büyüyüp içinden çıkılmaz bir hal aldığı anlar yaşamışızdır.
Günlük hayatın içerisinde bir sürü strest faktörü ile karşılaşıyoruz. Bunların kimi duygusal olarak bizi etkilesede bu hisleri öteliyor ya da farkına bile varmadan yaşayıp geçiyoruz. Çatışmaların, duygusal zorlukların duygu dünyamızda ne gibi etkileri olduğuna çoğu zaman bakmıyoruz. Olayları, durumları, ilişkileri, kendimizi sadece bilişsel dünyamızda değerlendirmeye aşina geldiğimiz bu zamanın ruhu (zeitgeist) içerisinde duyguların ve onların bedensel izdüşümlerine açtığımız alan sınırlı kalıyor. Hal böyle olunca da tanınmamış ve bir temsile kavuşamamış duygu parçacıkları işlevsel bir şekilde kanalize edilemiyor. Adeta sahipsiz ve aidiyetsiz kalıyor. Tutunduğu ilk yerse genelde ‘’en zayıf’’ başa çıkma noktalarımız oluyor.
Dilerseniz, bunu bir örnek üzerinden işleyelim. Partnerinizle uzun süredir çözümleyemediğiniz ve her fırsatta üzerini bir şekilde örtüp geçiştirdiğiniz meseleler olduğunu varsayalım. Zamanla bu meselelerin biçim yönünden farklı ancak içerik olarak aynı (aranızdaki soruna vurgu yapan) şekillerde yeniden ve tekrar ederek ortaya çıktığını görebilirsiniz. Sizi duygusal olarak zorlayan meseleyi, farkında olmadan, sürekli farklı şeylere takılarak, olayları büyüterek, her şeyi sorun haline getirerek, üzerinde uzunca süreler düşünerek üstesinden gelmeye çalıştığınız nafile bir döngüye girebilirsiniz. Çözümlenmeyen duygusal yükler yaşamın farklı alanlarına sirayet eder. Kaçınma, bahaneler bulma, inkar etme, bastıma ’o an’ için işe yarıyor gözüksede uzun vadede etkili olmaktan uzaktır.
Duygularını tanımayan, ne hissettiğini hissetmeye izin vermeyen, duyguları ile temas etmeyen birey en nihayetinde nereden geldiğini bilemediği belirsizliğin yoğun kaygısını duyar. Endişesi ile başa çıkabilmek için de hedef şaşırtıp durur. Çözümü ikame meselelerin üzerine eğilmekle arar. Temizlik yapar, sürekli bir şeyler düzenler/organize eder, yoğun düşünsel uğraşlar verir. Özetle, bilişsel ve dolayısıyla davranışsal (dışa vurumsal) alanlar alevlenir. Kişi, kendini sürekli meşgul tutmaya çalışır. Durmaya ve kendi ile kalmaya tahammül edemez.
Bu yüzden, düşünceler de durmaz. İstenmeyen, sokuntulu düşünceler adeta hücum eder. Bastılan duyguların yerini düşünceler doldurup, temsil eder. Tüm bu süreç elbette farkında olmaksızın (bilinçdışı) yaşanır.
Mesele neyse, özüne dokunmadan, duygusal boşalım (katarsis) da sağlanamayacaktır. Zihinsel ve duygusal dünyamız arasında ki köprüyü tekrar kurmadan dinginleşmek uzak bir ihtimaldir. Sizi üzen, kızdıran, pişmanlık hissettiren ya da aksine mutlu, neşeli, keyifli hissettiren an’ları deneyimlemeye mümkün olduğunca alan açmadığınız sürece er ya da geç başa çıkmakta güçlük çektiğiniz duyguların farklı senaryolar ve rollere bürünmüş hallerinin sizi tekrar ziyaret ettiğini deneyimleyeceksiniz.
Her şeyi anlamlandırmak, duygusal olarak işlemek mümkün değil buna çok fazla zaman ve enerji gerekirdi. Sözünü etmek istediğim; kendini, deneyimlediklerine ‘mümkün olduğunca’ ve her boyutuyla (duygusal, bilişsel, beden, tinsel) temas etmeye açık olmaya niyet etmek…
Sevgiler.
Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen