Makaleler

Bastırılamayan

Bugüne değin yazılarımda hep bastırılmış malzemenin yarattığı bilinçdışı gerilimden bahsettim. Ancak bugün, bastırılamayan malzemenin yarattığı gerilim üzerinde duracağım.

Geçmişe dair olumsuz deneyimlerimiz bazılarımız için o kadar şimdi ve buradadır ki kişi, bununla ne yapacağını, nasıl baş edeceğini kestiremez. Ortada, zamanında çözüme kavuşturulamamış malzemenin sıcaklığı hala durmaktadır. O zamana ait duygularını, duyumlarını nasıl işleyip, dönüştüreceğini ve sindireceğini bilemediğinden, bastırılamayan malzeme (burada kast edilen bastırmanın işlevsel ve selim yönüdür.) kişinin yaşamının her alanına sirayet eder. Kişi bunun çoğunlukla bilincindedir. Hatta bunu yatıştıramamaktan dolayı kimi zaman yorgun da düşer. Ancak bu öfkesiyle, kırgınlığıyla, üzüntüsüyle ne yapacağını bilemez. Zamanında kendi canı acıdığı için bunu ya başkasının canını yakarak ya da kendi canını yakarak (kendine döndürerek) halletmeye çalışır.

Mesele bir galip-mağlup ikiliğine hapsolur. O zaman kaybedilen “savaş” şimdi ve burada kazanılmalıdır.

Ancak savaşın kazananı olmaz. Ortada kişinin kendi ile girdiği harici bir savaş da yoktur. Bu bilinçli ama bir o kadar da bilinçsiz mücadele en çok kişinin kendisine zarar verir. Yer, zaman ve bağlamından kopmuş bu işleyişin “uygunsuzluğu” dışarıdan fark edilse de kişi bunu görmek istemez.

Mesele, Öteki’ni affedip, affetmemekle ilgili değilse de, kişi durumu böyle algılayabilir. Bu yüzden, duygusunu diri tutar. Kabul etmek, ardında bırakmak (önüne bakmak); affetmek veya yaşanmamış sayma ile eş tutulabilir. Bu da kişiye kabul edilemez gelir.

Yahut, Öteki’ne zaten, hiç güvenle bağlan/amamış olduğundan dolayı ondan ayrılmayı red eder. Ona tutunduğu, onu canlı tuttuğu tek yer, hoşuna gitmese de, mevcut anıları üzerinden sürdürülür. Bu yüzden de bu çıkmazı yaşayıp durur. Onun için bırakmak; terk etmek ve yitirmek demektir. Bu yüzden, hem ona katlanamaz hem de ondan kopamaz. Belki de asıl aradığı zamanında kaybettiği ya da hiç bulamadığı o ilksel sıcaklıktadır. O saklı cenneti arar.

Halbuki farklı bir bakış açısı mümkündür. Olan olmuştur ve bu değiştirilemez bir gerçektir. Ancak nasıl ki bilinçdışına itilmiş, çözülmemiş meselelerimiz bizi bugün tahrip ve tehdit ediyorsa, işlenmemiş ve ait olduğu yere uğurlanamamış olanda aynı yaratımı yapacaktır.

Geçmişe ait ancak sönümlenmemiş duygu parçacıkları adeta ivme kazanarak içinde bulunulan zamana sürekli olarak hücum eder.

Bunu aktif bir yanardağın püskürttüğü lav olarak imgeleyebilirsiniz. Bu doğal sürecin bir parçasıdır. Birikmiş gerilimi ve basıncı boşaltan bir süreçtir. Ancak akış sürekli aktif olduğunda bu yıkıcı etkilere sebep olur. Burada kurmak istediğim benzerlik sanırım okuyucu tarafından anlaşılacaktır.

İfade etmek kıymetlidir. Ancak sapla samanı ayırmak, muhatabını bulmak da önemlidir. Yoksa bundan, kişinin ilişkileri de olumsuz etkilenir. Bireyin iç dünyasındaki bu canlılık ve uyarılmışlık hali genellenip bütün ilişkilerine aktarılırsa, ötekiler de, geçmişteki senaryonun birer figüranı olmaktan kaçamazlar. Bunun farkına varanlar ise ya oyunun dışına çıkacak ya da kendilerine biçilen rolü oynamaya devam edeceklerdir. Ancak er ya da geç oyun sona erer ve kişi zamanında yaşadığı benzer duyguları tekrar yaşamaktan kaçamaz. İşte bu kısım, döngünün bilinçsizce sürdürülen yanını içerir. Ve kişi sonunda yorgun düşer.

Özetle; başka bir seçim her zaman mümkündür. Yeter ki insan diri tutmayı bildiği gibi zamanı geldiğinde uğurlayabilmeyi de unutmasın. Bunu bir başkası için değil kendi için kendine borçludur.

Çünkü kişinin ancak bu yanları ile tanışıp, kucaklaştığında ruhsallığındaki  cengin, dineceği kanısındayım.

Sevgiyle kalın.

Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen

Loading

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Call Now Button