Anksiyete Bozuklukları: Sosyal Fobi Üzerine
Günlük hayatta herkesin kendini toplum içerisinde konuşurken ya da bir eylem yaparken kızarmış, terlemiş, zorlanmış hissettiği durumlar olmuştur. Peki bu bizi sosyal fobik mi kılar? Her psikopatolojide olduğu gibi burada da sıklık, süre ve kişinin yaşamını işlevsel olarak sürdürebilmesi önemli nitelik taşır. Sosyolojik olarak bakıldığında da utangaç ve çekingen bir toplum yapısına sahip olduğumuz göz önünde bulundurulursa nedir bu sosyal fobi ya da güncel adıyla toplumsal kaygı bozukluğuna, (DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru Kitabında ki bozukluğu verilen yeni isim) gelin daha yakından bakalım.
Öncelikle sosyal fobi, kaygı (anksiyete) bozuklukları başlığı altında yer alır. Sosyal fobi; toplum içinde konuşurken ya da herhangi bir eylem yaparken kızarma, terleme, ellerin titremesi, kendini küçük düşürecek yanlış bir şey yapma korkusu olarak tanımlanır. Bu nedenle kişi topluluk içine girmekten kaçınır. (Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Prof. Dr. M. Orhan Öztürk syf; 349) Sosyal fobisi olan bir kişinin, topluluk içerisindeyken sık duyduğu rahatsızlıklar; kalabalık içerisinde telefonla konuşmak, topluluk önünde konuşmak, kalabalık içerisinde yemek yeme ya da içme, halka açık tuvaletleri kullanma gibi günlük hayatta bir çok temel ihtiyacı da barındıran içeriklere dair olabilir.
Hal böyle olunca kişinin günlük hayatta ki işlevselliği zarar görür ve kişi sahip olduğu performansı ortaya koyarken kayıplar yaşar. Toplumsal alandayken sürekli tasalandığı ve kurguladığı eleştirileceği ve olumsuz değerlendirileceği korkusu kişiyi yapacağı işin niteliğine odaklanmaktan çok başkalarının nasıl değerlendireceği konusunda enerji ve çaba harcamasına neden olur.
Bu döngü de kişiyi süreç içerisinde ya paralize eder yani akıl tutulması yaşatır ya da sahip olduğu yeteneğin daha azını ortaya koymasına neden olur.
Süreç böyle işleyip durur, kişiye en çok zarar veren unsur ise kaçınmadır. Sosyal fobisi olan biri kendinde korku ve kaygı uyandıran durumlardan, yerlerden kaçınır.
Sanki kendinde bu duyguları uyandıran yerlerde bulunmadığında iyi olacağını düşünür. Ama yanılgı işte burada başlar ve yayılır. Kaçındığı şeyler onu adeta bir gölge gibi takip eder ve yaşam alanı giderek daralır. Kişi kendine korku ve kaygı gibi duygularla eşlik eden eylemlerden uzaklaşıp, kaçtıkça bu durumu daha da pekiştirir.
Bu sebeple, kişinin farkındalığı ve içinde bulunduğu duruma dair iç görü geliştirmesi çok büyük önemtaşır. Bundan sonra yapılacak olan ise kaçınma ile pekiştirilmiş olan bu durumun mümkün olduğunca tersinin eyleme geçirilmesidir. Örneğin; toplum içerisindeyken telefonla konuşmaya çekinen biri kendine toplum içerisindeyken telefonla konuşmayı hedef edinmelidir. Bu yönde pratikler yapmalı kendine kolaydan zora doğru giden hedefler belirlemeli ve eyleme geçmelidir.
Bu aşamada kişinin bir korku listesi oluşturması faydalı olabilir. Örneğimizi kalabalık içinde telefonla konuşamayan kişi üzerinden devam ettirelim. Bu kişi kendi korku listesinde onda en az kaygı, korku uyandıran durumlardan en çok uyandırana kadar bir liste oluşturur. Örneğin; en az korku uyandıran durum yanında güvendiği bir kişi varken konuşmak; en çok korku veren durum kapalı ve kalabalık bir alanda tanımadığı insanlar içinde konuşmaksa, bunu en az korku veren durumdan başlayarak kademeli olarak uygulamaya çalışır. Ve size kaygı veren durumun üzerine gittiğinizde o an yaşadığınız semptom her neyse -kalp ritminizin artışı, terleme, kızarma, titreme vs.- bu dinecek ve geçecektir. Bunu yaptığınızı hayal etmeniz bile belki şu an kalp ritminizin değişmesine neden oldu. Ama sizi içsel olarak zorlayan bu süreç, aynı zamanda sizi değişime de götüren bir fırsattır.
Sevgilerimle.